Popüler Yayınlar

18 Şubat 2012 Cumartesi

Fetih 1453

Öncelikle söylenmesi ve atlanmaması gereken şeyleri söyleyeyim de daha sonra "vay efendim niye demedin" denmesin.

Film ekibinde çaycısından oyuncusuna, makyözünden kameramanına, sesçisinden yönetmenine emeğinden ötürü tek tek teşekkür etmek gerekiyor. Az uz değil, 2009 da çekimlerine başlanmış, 2012 de vizyona girmiş bir filmden bahsediyoruz. Sabırlarından ötürü bile bir övgüyü hak ediyor bu insanlar.

Yönetmen koltuğunda tanıdık bir isim, Faruk Aksoy var. Baş rollerini  Devrim Evin, İbrahim Çelikkol ve Dilek Serbest paylaşıyor. Senayo metninin üzerinde karlama yapan kalemler ise İrfan Saruhan, Faruk Aksoy ve Atilla Engin.

Yıllardan beri süregelen "abi elin amerikalısı 2 savaşa girdi, onlarca film çekti, bizim neden tarihimizi anlatan filmlerimiz yok" klişe sorusu artık daha az sorulur. Bu filmin çeklimesini ben kendi adıma pek fasvip etmiyorum. Orası ayrı. Daha sonra değinirim. Ama bu düşüncem bu filmin yanlış olduğunu, kötü olduğununu mu söylüyor, kesinlikle hayır.

Filmin bütçesine gelirsek. Filmin bütçesi 17 milyon. O öve öve bitiremediğiniz Holywood filmlerinin bütçeleri 80 milyonun altında değil. Yüzüklerin Efendisi filmlerinin bir tanesinin bütçesi  270 milyon dolar. Yani film sektörü bu kadar gelişmiş. 17 milyon dolar bütçe harcanarak çekilen bu film, gişede bu paranın karşılığını alacak mı acaba bilinmez ama ben kendi gittiğim salondan ve sinemadan bu geliri rahatça karşılayabileceği kanaatine vardım. Veya sadece Şahan Gökbakar insanının çektiği ve sikindirikten olan, gişeyi hep kapalıya çeviren, hasılat rekorları kıran recep ivedik serisini geçsin, yeter. Şahan insanına verdiğimiz ve sıradan skeçlerinden öteye gidemeyen o filmlerin yanında, pek fazla tanınmayan oyuncularla, kendi ceddimizi ve tarihimiz anlatan bu filmin geride kalması beni bir türk olarak üzer.

Dikkatimi çeken bir başka husus var. Onu söylemeden geçemiyecem. Antares sinemalarında 16:20 seansında izledim filmi. MyBilet ten aldım biletimi. Son 5 tane koltuk kalmıştı. Onların ikisini ben aldım. Salona girdiğimde karşılaştığım izleyici kitlesi enteresandı. Türk toplumunun sinemaya bakış açısı işte o salonda net olarak göz önündeydi. Salonda milliyetçi muhafazakar kesim ağırlıklıydı. En son gittikleri film kurtlar vadisi ırak falan.


--spoiler--
--spoiler--

Spoilerımı da yapıştırıyım da sorun olmasın sonra.
Filme geçersek. En başta filmle ilgili şunu söylemeliyim ki, yukarıda bahsettiğim 17 milyon dolarlık bütçeyle daha iyisi biraz zor yapılırdı. Olumlu eleştirilerim ile başlayım filme. Medine sahnesi ile başlayan bir film. 3 dakikalık sahne için medine pazarı kurmuşlar filme. yani es geçilmemiş ince detaylar. Hoş aynı pazar filmin daha sonraki kısımlarında Edirne pazarı olarak kullanılmış. Yani boşa masraf edilmemiş. :)

Oyunculuklara gelirsek. Fetih sahnesindeki ulubatlının "ıııyyyyyyaaaaaaaaa" larının ve ortodoks lideri saçlı adamın dışında göze çarpan kötü sahneler yoktu. Buradan ulubatlının kötü oyuncu olduğu anlaşılmasın. Muhteşem bir oyunculuk sergilemiş film boyunca. Ama fetih sahnelerindeki haykırışları biraz göze batmış. En azından benim için öyle. Oyunculuklarla ilgili bir başka nokta Giustiniani ve Ulubatlı Hasanın birbirine çok benzemeleri. Teke tek kapıştıkları sahnede hangisi yaralanınca üzüleceğimi şaşırdım. En sonunda Giustiniani öldü de rahat bi nefes aldım.

En baştan şunu söylemeliyim. Birazdan söyleyeceğim konular hakkında tek bir kelime teorik bilgiye sahip değilim. Ne bir eğitim aldım, ne de bilgim var. Amatör ama fazlaca film izleyen biri olarak söylemeliyim ki,  ışıklar ve kamera açıları muhteşemdi. Tek yetersiz kaldığı yer savaş sahnelerindeki ışıklar gibi geldi bana. Ama kamera açıları -yinelemekte fayda var- öve öve bitiremediğimiz Holywood filmlerini aratmadı kesinlikle. Renkler biraz pasteldi, ama o zamanın duruşunu tam anlamıyla bize yansıttı.

Filmin senaristlerinden bazıları tarih prof. doçent. Yani buda demek oluyor ki, bu güne kadar bize anlatılmamış, veya fazladan anlatılan bikaç ayrıntı filmde bize anlatıldı. En basit örneği olarak; yıllar yılı bizlere anlatılan Fatihin tahta ilk geçişinin akabinde babasına yazdığı "Baba, eğer siz padişahsanız gelin ve bu ordunun başına geçin. Yok eğer ben padişahsam size emrediyorum bu ordunun başına geçiniz." klişe ders notunun yalandan ibaret olduğunu verebiliriz. Buna ilaveten Fatihin topları kendisi dökmediği, başka bir ustaya döktürdüğünü söyleyebiliriz.

Birazcıkta filmin eksi yönlerinden bahsediyim.

En başta efektler. Ciddi manada filmin büyüsünü bozmuş. En azından sarayda yanan meşalelerde efekt kullanılmayabilirdi. Veya Fatihin Osman Gazi ile konuştuğu rüya sahnesinden sadece gövde halinde olan ağaç kütükleri rüzgar estikçe dal parçası gibi sallanmasaydı. Savaş sahnelerindeki efektler başarısızdı. Basitti.

Filmde eksi olan şeylerden bitanesi de osmanlı zamanında olduğu gösterilen abartılı dekolteydi. Hem Fatihin karısı Gülbahar Hatun, hem de Era nın göğüs dekolteleri. Biraz abartılı gibi geldi bana. Gülbahar hatunun kıyafetleri de güzel değildi.

Daha önce de söylediğim gibi Giustiniani ve Ulubatlı Hasanın birbirine çok benzemeleri de pek iyi olmamış. Kişilere girdik bari burdan devam edeyim. Akşemseddin karakteri de pek oturmamış. Hani bunda da değinmeden geçmeyelim gibi bir havası vardı. Birde peltek olması da bi imalı gibi. Kişi eleştirime Constantine XI in yaptığı konuşma. Biraz fazla zorlama olmuş. Her açıdan zorlama olmuş. Pek fazla ıkınarak konuştu. Fatihin fetih öncesi yaptığı konuşma da biraz eksik kalmış.

Başka göze çarpan nokta, galibiyet sahnesi. Filmin ikinci yarısı tamamen başarısızlıklara ayrılmıştı. Fetih sadece 8 dk sürdü. Biraz daha üzerinde durulabilirdi.

Gemilerin karadan yürütülme sahnesi fethin en can alıcı noktasıydı. Fethin kilit noktasıydı. Orası biraz atlanmış, araya sıkıştırılmış gibi. Üstün körü yapılmış.

Filmde ulubatlı hasanın savaşla çok alakasız sancak dikme sahnesi de dikkatimi çekti. Hoş görünmedi. Surlara ilk darbeyi vuran Lağamcıların da hepsi body salonundan alınmış gibi.

Fatihin Ayasofyaya girip yaptığı konuşma ve hemen akabinde konuşmaya şahit olan herkesin (ortodoks lideri o garip abinin bile) bi anda gülmesi de beni güldürdü salonda.

Senaryoda da biraz eksiklik var gibiydi. Buna bağlı olarak yönetme kızdığım tek nokta sahne geçişleri oldu. Sahne geçişleri biraz zayıftı. Adam tam bişey söyleyecek gibi oluyor, hop başka bi sahnedeyiz. Savaş sahnelerinde ulubatlının teke tek kapıştığı sahne bi anda kesiliyor, çok alakasız yerdeki bi savaş meydanına geçiliyor.
Buna bağlı edit: Ulubatlının teke tek kapıştığı ve kazandığı klasikleşmiş savaş sahnesini de her savaş filminde izledik heralde. Kılıçının kestiği yer bile aynı gibi.

Ve işte filmde gerçekten olmamış dediğim nokta. Ulubatlı ile Era arasındaki aşk. Filmin ana karakteri Fatih değil, Ulubatlı olmuştu. Neden. Baktığımızda savaşan Ulubatlı, şehit düşen Ulubatlı, sevişen Ulubatlı, aşk yaşayan Ulubatlı, sancağı diken Ulubatlı, bizansın en etkili askerini öldüren Ulubatlı. Film Ulubatlı üzerine kurulmuş gibi. Yaşadığı aşk biraz daha geri planda olabilirdi.

--spoiler--
--spoiler--

Sonuç olarak edit: Aylarca süren bu savaşı 3 saate sığdırmak zordu. Dediğim gibi bazı sahneler kesilmişti. Sanki filmin tamamı 4 saatti de kırpa kırpa 3 saate indirmişlerdi. Ama ne olursa olsun ülkemizde böyle yapıtlara her zaman ihtiyaç var. Bu film sinemamız için bir kilometre taşı olabilir mi ? Bana sorarsanız olmaması için hiçbir neden yok. En azından recep ivedikten daha fazla katkı yapacağı aşikar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder